Sevdiğim 3 Şey
Merhaba.
Uzunca bir süredir hiçbir şey yazmıyorum. Ne buraya ne de Apero’ya. Zamanım yok, çok yoğunum gibi bahaneler altına sığınmayacağım, dümdüz canım yazmak istemiyor. Evet sevgili arkadaşlar, bir süredir kahveyle ilgili yazı yazmak istemiyorum. Bazen hayatta birşeyleri tüketiriz, zamanı biter ya; benim için de kahveyle ilgili yazmak sanırım öyle oldu. Artık (en azından) öğretici, bilgi içerikli şeyler yazmak istemediğimi biliyorum.
Peki bugün neden substack’i açtım da haydi bir post göndereyim dedim? Dikkatimi çeken, sevdiğim üç şey oldu. Onları sizlerle paylaşmak istedim.
1- Etkin 2-Cup Dripper
Dripper alma defterini 10’dan fazla demleyici aldıktan ve her seferinde V60’a geri döndükten sonra kapattığımı düşünüyordum (Gümrük şimdiki kadar çılgın, kargo şimdiki kadar uçuk değilken Avusturalya’dan Tricolate getirtmişliğim var.) Hemen yılbaşı öncesi ‘kapitalist oyunlara’ kanıp, bir adet 2-cup Etkin dripper edinince defter bir anda tekrar açılmış oldu.
Etkin ilk başta piyasadaki “çok miktarda kahveyi manuel demleyememe” açığına çözüm bulmak için yola çıkmıştı. Bizim evde de öyle bir açık olmadığı için hiç radarıma/sepetime girmemişti. Sanırım geçen sene 2-cup versiyonunu çıkarmışlar. Birkaç kere video, post, story derken görünce merak edip inceledim. Türkiye’de ve Türk porseleninden üretilen dripper hem tip olarak hoşuma gitti, hem de düz taban olması merakımı cezbetti. Kendimle yaptığım “bunu alırsan evdeki başka dripper’ları satacaksın” anlaşmasını yerine getirmemi takiben de 2-cup versiyonunu satın aldım.
Çok uzatmadan söyleyeyim, Etkin’i çok sevdim. V60’a göre daha gövdeli ve şeker gibi tatlı kahveler içiyorum. Normalde gövde çok sevmezdim ama Etkin’in dengeli demlemeleri pek hoşuma gidiyor. V60’ın yüzüne bakmaz oldum. Bir de porselen güzel be. İnsan eline alıp tartınca bir keyifleniyor :)
2- % Arabica Sürprizi
Dünyada hızla büyüyen, tam anlamıyla “specialty” diyemeyeceğimiz ama red de edemeyeceğimiz % Arabica Coffee Suadiye’de ilk Türkiye şubesini açtı. Dubai’de ziyaret ettiğimde “gayet ortalama ve pahalı” diye nitelediğim markayı bir de İstanbul’da deneyeyim dedim.
Otomatik demleyiciler, Kolombiya’dan gelmesi hariç hakkında hiçbir bilgi edinemediğim kahvemi demlerken, dükkan içi kavurma yapıp, paketleyip hemen oracıkta teslim ettiklerini fark ettim.
Baristalardan farklı olarak kavuran kişi çekirdeklerle ilgili çok daha bilgiliydi. Hatta ben daha meyvemsi, nispeten düşük gövde ve yüksek asiditeli kahveler seviyorum diyince nokta atışı 1-2 kahve önerdi. Önerdiklerini dükkanda içip deneyemesem de merakıma yenik düştüm ve 200 gramlık bir paket aldım (Natürel Anaerobik bir Guatemala - Ertuğrul Koçlar’a selam olsun). Açıkçası beklentim pek yüksek değildi ama gayet hoş, tropikal meyveli sakıza benzeyen bir kahve çıktı. Olur da yolunuz düşerse aklınızda olsun. Kavurucu arkadaşa selamlarımla.
3- İçimdeki İtalyan espresso sever
Zaman geçtikçe sevdiğimiz şeyler değişiyor. Espresso benim için bu alanlardan biri. İlk başta hiç keyif almazken zamanla keşfetmeye ve iyisini aramaya başladım. İşin doğrusu dışarıda iyi espresso içebileceğiniz kafe sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu da beni evde yapmaya yönlendirmişti.
Filtre kahvede ne kadar meyvemsi tatlar arıyorsam, espressoda daha stabil, az renkli ve gövdeli çıktılar aradığımı fark ettim. 1:2 oranında (1 gram kahveye 2 gram su), neredeyse çiğnenebilecek kadar ağdalı bir forma sahip, hafif bitter ama genelinde tatlı espressolar bu aralar hoşuma gidiyor. Bu kadar yoğun bir içeceği sevebileceğimi düşünmezdim :) İçimden çıkan bu İtalyan tarafıma şaşırıyorum :) güvendiğiniz, iyi bir baristası olan ve kaliteli çekirdekler servis eden bir kafe biliyorsanız, bir espresso siz de deneyin derim.
Bugünlük benden bu kadar. Bir sonraki post ne zaman mı gelir? Allah kerim, hayırlısı, nasip, kısmet diyeyim. Güzel kahveyle kalın. Sevgiler.